Yanlışlar varsa uyarın
YÖRESEL ŞENLİKLER
Çok eski zamanlardan beri kutlanılan Nevruz yanında, hıdrellez, koyun yüzü, seyran gibi şenlikler yöre yaşantısında önemli bir yer tutar.
Nevruz
Hem Hz. Ali'nin Halifeliği, hem de bahar bayramı olarak kullanılan nevruzun hazırlıkları bir halta öncesinden başlar. Evlerde genel temizlik yapılır. Giysiler alınır ve hediye gönderilirin kutlanması anlamında taşımaktadır. Kutlama Çarşamba akşamı ateş yakma töreni ile başlar. Toprak damlar üzerinde gecenin geç saatlerine değin bu ateş ile Hz. Ali'nin halk ile savaşa çıkmayı duyurması canlandırılır. Ertesi gün (Perşembe) ölü bayramıdır. Evlerde helvalar yapılır, yemişler alınırın. Mezarlığa gidilip, mevlit ve Kuran okunarak dualar edilir. Sonra da herkes yanında getirdiği helva ve yemişleri çocuklara, öksüzlere, yoksullara dağılır. Artanlar ise mezarlar üzerine serpilir, nevruzdan önceki geceye yörede "ihya gözleme" denir. Bu Hz. Ali'nin oğlu Hüseyin'in Kerbela'da şehit edilişinin taziyesi anlamındadır. Köy ya da mahalle halkı bir evde toplanır. Sabaha kadar dualar edilir, ağıtlar söylenir. Akşam ve sahurda ilk kez yemek yenir ve gün ağarırken dağılınır.
Gündüz yeniden bir araya gelinerek nevruz kutlanılır. Bu günde hindi kızartmak gelenekselleşmiştir. Herkes birbirine mendil, çorap, iç çamaşırı, yemiş gibi armağanlar verir. Nevruz nişanlıların da görüşme günüdür.
Hıdrellez
Baharı karşılama anlamındaki hıdrellez şenlikleri Ocak sonu ile Şubat başlarında yapılır. Hazırlıkları harman kaldırılırken sonbaharda başlar. İler ev son harmandan bir kısım buğdayını hıdrellez için eler ve saklar. İlk kar yağınca da "bakalım mübarek hıdrellez nasıl gelecek" sözleri ortalığa yayılmaya başlar. Zemherinin (Ocak) 27'sinden gücükün (Şubat) 3'üne değin iki Cuma arası hıdrellez olarak kullanılır.
"Bu cumada atlandı, öbür cumaya inecek" diyerek hıdrellezin gelmesi beklenir. Hıdrellez için saklanan buğday sac üzerinde kavrulur. Biraz kavurga yapılır, birazda hafif kızartıldıktan sonra sacdan alınıp "kir kire (el değirmeni ile) çekilir kavurga yapılır." Bakır bir tasa alınan kağut, boş bir leğen, su dolu ibrik, kullanılmamış havlu, ayna, tarak, küçük bir masrafa ve bir kaşık ile birlikte boş bir odaya bıraklır. Böylece hıdrellezin odaya gelip, leğende abdest alınacağına, tastaki kağuta elini basıp içine su dökürek karıştıracağına ve eve bereket getireceğine inanılır. Halta boyunca odalarda toplanılarak kavurga kağut yenir. Hıdrelleze ilişkin öyküler anlatılır. Kavrulan hıdırellez buğdaylarından birkaç avuç bir torbada bahara saklanır. Ekilecek tohuma katıldığında ekilecek ürünün bereketli olacağına inanılır.
Koyunun Yüzü : Yaz başında koç katımından 100 gün sonra kutlanır. Sıkıntılı kış günlerinin geride kalışı, sürünün o yılki durumunun belirginleşmesi koyunun yüzü şenliklerinde kullanır. Koç katımından sonra herkes 100 gün sayar. Çobanlar toplanarak eğlence düzenler. Aralarından ikisi kadın kılığına girerek köye iner. Çeşitli sazlar eşliğinde türküler söylenir, oyunlar oynanır. Bu sırada kadın kılığına giren çobanlar evin oğluna, eş yada hanımının kulağına geldiklerini söyleyerek kilere dalarlar. Sandıkları açmaya çalışır, kimi zamanda evin erkeğine cilve naz yaparak sezdirmeden ellerinde sakladıkları iğneleri batırırlar. Bu taşkınlıkları önlemek için erkekler para ve sigara, kadınlarda yağ, bulgur, çorap gibi armağanlar vererek çobanları ağırlamaya çalışır. Yüzüncü gün içinde hangi koyunun kısır, hangisinin gebe olduğu anlaşıldığından sürü sahipleri düzenlenen törenlerde çobanlan ödüllendirirler.
Seyran Şenliği
Yaz ortasında yapılan şenlik bir tür hasat öncesi eğlence sidir. Yaylaya çıkıldıktan 1,5-2 ay sonra yöre köyleri birbirine haber vererek belirlenen düzlük-suluk bir alanda toplanılır. Her köy kendi sazlarıyla yaylasından seyran yerine iner. Erkekler bir yanda olmak üzere , geniş halkalar oluşturulur. Bir davul-zurna ekibi kadınların, bir ekip de erkeklerin arasında çalarak halaylar tutulur, tek oyunlar oynanır. Bu şenliklerin en büyük eğlencesi köyler arası karşılaşma niteliğindeki güreşlerdir. Eleme yöntemi ile birinci olana çeşitli armağanlar verilir. İkindi zamanı her köy davul-zurnasıyla kendi yaylasına döner .Yemekten sonra ateş yakılır, eğlence burada sürdürülür. Sabah yeniden seyran yerine inilir, şenlik bir hafta sürer.
Kotan Sürme ve Modgamlık Geleneği
Kars köylerinde Temmuz ayının karşılığı "kotan ayı"dır Kotan ayı yazın en hareketli dönemi ve yöre yaşamının mihenk tası gibidir. Çocukların doğumu kotanla anımsanır: "bıldır kolanda doğduydu ya" ya da askere gidiş: "kotan gelecek ki bir yıl ola". Rus köylülerinin yöreye getirdiği kotan, toprağın derinliğine işlenmesi ve o döneme göre toprak sürmede kolaylık sağlayışı ile kısa zamanda benimsenip, yaygınlaşmıştır. Bir kotan koşumu 8-10 çift öküz, ve bir o kadar insan gerektirir. Herkes "ağır reçber" (zengin) değil ki ha deyince kotan koşsun. Bu durumda birkaç kişi bir araya gelir, öküzüyle, adamıyla "modgam ollur" yani kotan ortaklığı kurar. "Gündönümü" (22 Haziran) ile başlayan Modgamlık "ot biçimine" (Ağustosa ) dek sürer.
Modagamlıkta anlaşma "gün hesabı" üstüne kurulur. Kolan (araç) kiminse ilk hak onundur. Genellikle dört gün kotana (sahibine) ayrılır. Sonra kolanı sürenin "majgal"m sırası gelir. Majgal adı, kotanın tutulacak yerinden, yani "mac"dan kaynaklanmaktadır ki; majgalın hakkı da üç gündür. Öküz sahiplerinin payı ise iki gün¬dür. Öküzlerin gözetimi, bakımıyla ilgilenen "öküzcü"Jerden gece öküzcülerine de iki gün kotan sürülür. En düşük pay birer günle boyundurukta oturan ve öküzleri süren 8-10 yaşlarındaki çocuklarındır. Bu çocuklara da "hodekh" denilir.
Şafakla koşulan kotan, günbatımında çözülür. Kimin tarlası sürülmüş ise, kotanda çalışanların yemeğini o verir. "Kuşluk yemeği" gün doğunca tarlaya getirilir. Sabahlan genellikle yağlılardan oluşan ağır yemekler verilir. Yarma ve un lapasına yağ ile süt katılarak yapılan "haşıl" değişmez yemeklerdendir. Bişi, yağlı yufka, erişte pilavı, kuymak ve helva da kuşluk yemekleri arasındadır. Öğleye elemek ve yoğurt verilir. Çalkarama (ayran) içine ekmek doğranarak "umaç"yapılır. Akşam yemeklerinde ayran aşı, kesme aşı, boz aş, herie gibi çorba türleri bulunur.
Cuma dinlenme günü olup kotan koşulmaz. Perşembe gün batımında kolan açıldıktan sonra herkes evine döner. Yörede yaygın inanışlardan biri kotan ile ilgilidir; "malın (hayvanların) gönlünde 10 adet düğüm varmış, Perşembe akşamı, 'yarın dinlenme günüdür' diye bunun dokuzunu açar, birisini saklarmış ve şöyle dermiş: 'ne olur ne olmaz insan oğlu mukhenettir (kadir bilmez) bakarsın Cuma günü de koştu.
Kotan sürerken uyku gelmesini, uyuşukluğu önlemek, ritim sağlamak için koro halinde söylenen türkülere "horavel" denir. Öküzlerin de horavel ritmine uyduğu söylenir. Genellikle majgalın "heey hey hey" çekmesiyle horavel başlar: "sürün gidelim başa/ kotan değmesin daşa/ ho de hodakh!" bunu bir ağızda çekilen "hoooo!...hoo!--.hoo!..." sesleri izler. Kotanlama denen atışmalarsa işin en eğlenceli yanını oluşturur. Kotan guruplarından biri iş başı yapmış, diğerleri daha kalkmamışsa "kızıl tuman ağ baldır/ hodakh yatmış gel kaldır" diye söz atılır. Onlar koşuma hazırlanırken de yeni bir horavel çekilir: "gökle yıldız sayılmaz/çiğ yumurta soyulmaz/biz bir baş gidip geldik/onlar yatmış ayılmaz". Kotan koşulduktan sonra karşı horavel söyleyecek grup, önce öbür kotandakilerden birine seslenir: "Memmeeet, Memmet / sabahın dar sesine / bacın keklik ben avçı/düşmüşüm ensesine". "Karşı grup bunu hemen yanıtlar: Duvarçığı yağladım / baş böğrüme bağladım/ gettim sizin kapıya yar yar diye ağladım". Bu atışmalar aralıklarla akşama değin sürer.
Kotan koşunu açma da töresel özellikler gösterir. Tarlalar sürülüp, bitirilince kotanlar açılır, o gece tarlada yatılır. Sabah hodaklar çevreye yayılır, çiçek toplar. Kotandaki koşun sırasına göre öküzler arabaya koşulur, baştan sırla çiçeklerle bezenir. Önceki öküzlerin boyunduruğuna da bayrak asılır. Kotan, yatak, yorgan arabaya yüklenir. Kotan da olduğu gibi arabayı da majgal sürer. Hodaklar boyunduruğa oturur. Türküler horavellerle köye girilir. Doğruca kolan sahibinin evine gidilir, topluca yemek yiyilir ."Hergi kurtardık, Allah sağlıkla ekmemizi nasip elsin" denilip helalleştikten sonra dağılır.
Kars'ta Halk Takvimi
Ocak: Karakış-Zemheri
Şubat: Güçük(Kısa ay)
Mart: Döldökümü (Kuzuların Doğumu)
Nisan: Yağmur Ayı
Mayıs: Çiçi yayı
Haziran: Yayla Ayı
Temmuz: Kotan Ayı
Ağustos: Ot Biçimi
Eylül: Böğürme (Rüzgarın Böğürmesi)
Ekim: Harmanay-Sarabayı
Kasım: Koçayı (Koç Katımı)
Aralık: Nahır ayı (Sığır sürüsünün otlaktan dönmesi)
Geleneksel Seyirli Oyunlar
Orta oyunları
Kars, köy seyirlik oyunları ve ortaoyunları açısından da çok zengindir. Kına gecelerinde, düğünlerde oyuncular becerilerini sergileyerek seyircileri güldürürler. Tiyatronun temeli sayılan köy seyirlik oyunları, köylerde toplantıların, eğlencelerin en zevkli bölümleridir. Kervan Oyunu, Deve Oyunu, Köşe Oyunu, Yüzük Oyunu, Aşık Oyunu, Yaş Oyunu, Hortlak Bezeme, Harembaşı Oyunu, Yayık, Pişik bu oyunların başlıcalarıdır. Yörede, bir köyden öbür köye (oğlan evinden kız evine) gelin almaya giden oğlanın yakınlarına "atlı" denir. Bu oyunlarda da en güç roller atlılarındır.
Kervan Oyunu
Seyircilerin çevirdiği alana önce, koyun postu giymiş, yüzünü isle karartmış, başına da papak (başlık) geçirmiş kervancı gelir. Yanında iki de adamı vardır. Tipiye yakalanmış ve köye sığınmıştır. Muhtarı sorar. Kız. tarafından biri ayağa kalkarak, muhtar olduğunu söyler. Kervancı atlılardan birini göstererek, "hele şu sandalyeyi ver de önce oturayım, uzak yerden geliyorum, çok yorgunum, sonra konuşalım" der. Gösterilen atlı sandalye olur. Kervancı üstüne oturur. Sonra "bu gece bizi köyünüzde konuk eder misiniz?" diye sorar. Muhtar öbürlerine danışarak kalabileceklerini söyler. Kervancı, önce hayvanların evlere dağıtılmasını ister. Aklına gelen hayvanları sayarken, muhtar demesin ki ortada hayvan varmış gibi "bir eşeğim var, bir katırım var, bir ayım var, itim var" diye atlılara dağıtır. Kervancıyı da kendi evine götürmek üzere yanma alır, alandan alır. Bir süre sonra ya da düğün birkaç gün sürdüğünde ertesi gece, kervancı alana girer, muhtara teşekkür eder. "Siz bize çok iyilik ettiniz, havalar düzeldi, yola koyulalım, hayvanlarımı toplamaya geldim. Hepsini seslerinden tanırım. Hele ararsın bakalım eşeğim. Bakayım horozum da bir karışıklık olmasın sonra" der. Atlılar hayvan sesi çıkarır. Kimi kez de "bu benim kendimin sesine hiç benzemiyor" diyerek atlıları güç durumda bırakır. Gülüşmelerle oyun sona erer. Aynı oyun yörede Köse Oyunu adıyla da bilinir.
Körüyü Gapa (Körüğü Kapa)
Bu oyun da düğünlerde oynanır. Oyun bir kalaycı, iki de çırakla oynanır. Yüzleri kömürle karartılmıştır. Kalaycı, keçi kılından sakal takar, çırakların elinde birkaç bakır kap, bir buçuk metre uzunluğunda bir sopa ve bir kaç kalaycı aracı vardır. İzleyicilere kalaylanan kapları olup olmadığını sorarlar. Olumlu yanıt alınca usta çıraklara döner: "haydi oğullar getirin körüğü kuralım" der.
Atlılardan biri körük olur. Çıraklar onu apar topar getirip ortaya oturtur. Oyunlar gelinin onuruna yapıldığından eğlencelerde atlılar karşı çıkamazlar. Kalaycı çırakların yardımıyla elindeki sopayı ortaya gelen atlının ceketinin sağ kolundan sokar, sol kolunda çıkarır. Çırağın biri adamın arkasına geçerek sopanın iki ucundan tutar, bir körükmüş gibi sağa sola sallamaya başlar. Ağzından da körük gibi ses çıkarır. Öbür çırak kapları siler, usta da kap kalaylıyormuş gibi yapar.
O sırada bir kişi hızla alana girer ve: "usta ne durursun, baban öldü, hadi gidelim" der. Usta aldırmaz: "adam sende boşver, zaten çok yaşlıydı, çok kötüydü" di¬yerek işi sürdürür. Aynı kişi az sonra koşarak yine gelir: "usta anan da öldü" der. Usta yine aldırmaz "aman sende galmağal (kalabalık) eyleme, o zaten karımla geçinemezdi, çek körüğü" diyerek aldırmaz. Haberci sonuncu gelişte karısının öldüğünü söyleyince usta dövünmeye başlar: "Hayvah hay" der, "şimdi evim yıkıldı". Kendi saçıymış gibi körük olan atlının saçını yolar. Çıraklara "hele toplayın hacatı (araçları), kapayalım körüğü nefes almasın" deyip doğrulur. Körüğün ağzını kapatıyormuş gibi hazırlanarak ocak kurumunu adamın ağzına yüzüne sürer.
Pisik
En yaygın oyunlardandır. Pisik, yerli ağzında kedi demektir. Erkeklerden bir gün önce eve getirdiği eti karamanın yediğini öğrenir. Karısı ise "Eti pisik yedi" der. Kadın kocasını görmüyorrnuş gibi yaparak pisik türküsünü söyler ve oynar:
Tandıra koydum bacayı
Üstüne Örttüm keçeyi
Tez getir yarın acayı
Han harabın kedisi
Ev harabın kedisi Kocası türküye katılır
Böyle yüzsüz olur mu ?
Pisik de hırsız olur mu?
Kedi de değil kendisi
Kadın duymamışcasına türküsünü sürdürür. Oyun bu şekilde karşılıklı türkülerle devam eder.
Çocuk Oyunları
Yörenin çocuk oyunları, diğer yörelerdeki oyunlara benzer. Çocuklar büyüklerin oyunlarına da katılır. Aşık Oyunu, Yüzük Oyunu değişik adlarla Kars'la da görülür. Yüzük Kimde? oyuna da bunlardandır.
Yüzük kimde
Oyuncular bir dizi oluşturur. İçlerinden biri ebe olur. Tüm oyuncular arkalarını dönerek gözlerini yumar. Ebe elindeki kemerle dizidekilerden birinin eline vurarak "yüzük kimde" diye sorar. Eline vurulan kuşkulandığı kişiyi gösterir. Ebe bu kez onun eline vurarak yüzüğün kimde olduğunu sorar. Sonunda yüzüğü bulan ebe olur. Ebe de onun yerine geçer. Oyun böylece sürer.
DİNİ BAYRAMLAR
Dini Bayramlara karşı büyük bir saygı ile ilgi duyulmaktadır. Birçok işler, bu yüzden bayram öncesi yapılacak işler, bayram sonrası yapılacak işler diye ikiye kararlaştırılır. Düğün, sünnet, beh, nişan gibi
Bayrama büyüklü, küçüklü hazırlanılır. Bayramdan bir hafta evvelinden hazırlıklar başlar. Evlerin temizliği, giyeceklerin yenilenmesi ve hazırlanması., gelin göremeler için bayram hediyelerin alınması gibi
Bayramın Şarafa ve Arefe günlerine kadar hazırlıklar tamamlanır. Arefe günü mezarlıklar ziyaret edilir. Varsa küsüler bayram günü barıştırmak için uzmaşma ve hazırlıklara başlanır. Köyün ileri gelenleri küsülülerin barıştırılması için gönüllü olarak görev alırılar. Barışma olayından dolayı ortamda müthiş sevinç yaşanır.
Bayram günü, Şeker Bayramı ise; bütün evlerde pilav pişer, hoşaf ve tatlılar hazırlanır. Kurban Bayramında ise; kurban kesiminden önce yenilmek üzere diğer yemekler yapılır.
Camiide Bayram Namazı kılınmasının ardından ilk bayramlaşma camii içerisinde başlar. Camii çıkışından sonra ilk ziyaret edilen yerler, yakınlarını kaybeden ailelerin ziyareti tamamlandıktan sonra hemen hemen tüm komşular birbirleri ile bayramlaşırlar. Köy içerisinde grup grup dolaşmalar ve toplu bayramlaşmalar köy içerisinde bir hoş olmaktadır. Bayram havası beldemizde bir hafta sürer.
Bayramlarımızda; akrabalar arasına yeni katılan gelin ve hısımları için bayramlıklar gönderilir, daha doğrusu kızevi tarafından böyle bir bekleyiş olur. Gönderilmemesi veya gecikmesi durumunda onur meselesi yapılır. Şeker Bayramı ve Nevruz Kutlamalarında gelin tarafına özellikle kurbanlık gönderilir. Damat tarafınca getirilen kete, çörekler komşulara dağıtılarak paylaşılır. Bu paylaşıma Nemer denir. Nemer alan evler, misafirleri davet ederler. Nişanlı Kız tarafına hediye gönderilen kurbanlıklar çoğu kez kesilmez, kızın çeyizinde damızlık olarak çeyize katılır veya sonradan tekrar erkek tarafına gönderilir. Bu hısımların birbirlerini kollamalarına veya samimiyetlerine bağlıdır.Bayramlıkların gönderilmemesi durumunda hısımlar arasında birçok dedikoduya yol açar.
EVLENME
Evlenmelerde ailenin baskısı gerek kız ve gerekse erkek üzerinde baskını sürdürmektedir. Bu sebeble akraba evliliklerine sıkça rastlamak mümkündür. Birçok aile, yaşılılık ve kendilerine hizmette kusur edilmemesi için akraba evliliğinin tercih sebebi olrak görür.
İlçemiz içerisndeki evlenmeler, kız ile erkeğin konuşması, tanışması veya akrabalar aracılığı ile olur. Bu tarz tanışmalar ya bir düğünde, ya bir yayla çıkışında veya yayla inişinde yada yayladaki ziyaretlerde yapılan gezilerde olur. Eğer kız başka bir köyde ise; oğlanın bir vesile ile oraya gitmesi, bir misafirlik, veya oradaki akrabalarının elçiliği ile münkün olur. Beğendiği kızı istemek için ilk plan olarak; gencin arkadaşları konuyu kıza iletirler. Akabilinde yakınlarına, akrabalarına daha da ziyade annesinde duyururlar. Eğer genç gurbette ise bu konu mektupla uzakta olmanın da verdiği rahatlıkla dile getirilir. Bundan sonra iş kız istemeye gelmiştir. Olmadık hallerde kız kaçırılmaya kadar gidilir. Kız kaçırma olayı nadiren yapılsa da, daha çok başlık bedelinin ağır şartlarda olması durumunda uygulanır. Başlıktan kurtulmanın bir diğer yolu da; Aldeğişiklik yapmaktır. Her iki ailede, 1er delikanlı ve 1er kız varsa ve gençlerin birbirleri ile anlaşması durumunda bir nevi takas yapılır, başlığa bir kolaylık sağlanarak tatlıya bağlanır.
KIZ İSTEME
kız isteme; erkek tarafınca kızın beğenilip ve anlaşma sağlanmasından sonra başlar. İşe önce ağız arama ile başlanır. Eğer kız başka köyde ve orada tanıdıklar yoksa bir şekilde oraya misafirliğe gidilir. Kız ve erkeğin yakınları arasında bir müşavere başlar. Kolay kolay da kalkıp gidilmez. Malum boş dönmek gurur meselesi edilir. Hoş bir defa gidilmekle de kız alınmaz, daha bunun gitgeli vardır.Kız evi, naz evidir.
Kız istemede geleneksel olarak; erkeğin babası, amca ve dayı gibi yakınları elçilik yapar. Kız evinde hazırlıklar yapılır. Yemeklerden sonra büyüklerce söz açılır,Erkek tarafı der ki; Hiç demiyorsunuz siz niye geldiniz diye Kıztarafı da derki : Hoşgeldiniz, sefa gelmişsiniz, gözüstüne gelmişsiniz.
Elçi, Allahın emrini yerine getirir, kız babası hiç vermeyecekse vereceği cevap gayet yumuşak bir uslüpla Vallah ne diyeyim Allah yazmışsa olur, kısmette varsa olur. Bir müddet susmalar , birbirinin yüzüne bakmalar, ev içerisindce gidip gelmeler, danışmalar başlar. Eğer taraflar arasında önceden anlaşma sağlanmışsa iş uzatılmadan tatlıya bağlanır. Şayet kız verilmeyecekse danışacaklarımız var, kızın vekili var onlara da bir danışalaım sizden birkaç gün müsaade alalım, bu arada bir yol bakarlar. Şayet kız hiç verilmeyecekse Vallahi bizim evlenecek kızımız yok der ve kesin cevabı vermiş olurlar.
Elçilik tamamlanıp kız alındıktan sonra hemen gelinin boyu görülür. Evin gelini veya başka bir kız, o da yoksa akrabalardan bir tanesi gelini göstermeye getirir. Gösteren önde, gelinde ardında gelerek misafirlerin eli öpülür. Elçilerde kendi aralarında kararlaştırdıkları kadarı ile geline Boygörmesi verirler. Göstericinin peşkeşi de bunun içindedir. Bundan sonra sıra Beh ve Nişana gelir
Beh ve Nişan
Taraflar arasında kararlaştırılan birgün Beh veya Nişan verilir. Beh nişandan önce verilir. Behe ekseriyetle erkekler gelir, kadınlar az oranda katılırlar. Behin diğer adı Erkek Nişanıdır. Geline getirilen ilk hediyeler, entariler, çamaşırlar, yüzükler, küpeler, başörtüleri, ayakkabı ve çoraplardan oluşur. Behin ucunda (bir eşarbın ucuna bağlı olduğu için de böyle denilir.) bir miktar para verilir.
Nişan, Behe nazaran daha kalabalık olur, kadınlar çoktur, onun için de Avrat Nişanı da denmektedir. Bazen düğünde yapılacak çok işler burada yapılır. Bu yüzden nişanlar, düğünler kadar ağır olur. Nişanda Pasa toplanırsa, düğünde bir daha tabak yapılmaz. Nişan verileceği için kızevinde nişana gelenleri Atlı çekmek için komşulara çay verilir. Nişana gelenler, çaya gelenlerce götürülür.
Getirilen bütün eşyalar hazırda olanların gözüönünde açılır ve birer birer gösterilir. Nişandan düğüne kadar olan zamana nişanlılık dönemi denir. Kız tarafı da Damada nişan olmak üzere aldıkları yüzüğü, mendil, çorap gibi diğer hediyelerle beraber gönderirler.
Beh ve nişanın ikisinin birlikte yapıldığı da olur. Bu en çıkarlısıdır. Tarafların birbirlerine kollamasına bağlıdır.
DÜĞÜN
Kız ve Damat taraflarının işlerine elverdiği bir tarihe düğün kararı verilir. Bayram öncesi, bayram sonrası, askere alınma, terhis olma, yayla inmesi veya çıkması gibi. Kesim kesmeye gidilir. Başlıktan kalanlar (nişandan kalanlar) verilir, bağışlanan bağışlanır, başka alınıp verilecekler kararlaştırılır. Ne kadar pirinç, yağ, etlik, çay, şeker ve diğer eksiklikler kararlaştırılır. Damadın evinde hazırlanan atlı kağıtları ( davetiye ) dağıtılır. Kimlerin düğüne davet edileceklerini kararlaştırmak için, çay verilir. Eğer kızevi başka köyde komşulara çay verilir. Kız evinde atlıların kalması hoş karşılanmaz, atlılar çay içen komşularca birlikte giderler. Hazırlıklar tüm hızıyla devam ederken, bir yandan da kızın tarafı çarşıya alış-verişe götürülür.
Kız ve Damadın sağdıçları seçilir. Gelin sağdıcı ile davette dolaşır. Gelin kızı, yakınları ve komşuları evlerine sırayla davet ederler. Damadın arkadaşları da damadın sağdıcının evinde toplanır. Adeta düğün burada başlar. Çeşitli şakalar, oyunlar yapılır. Damadın şahı donatılır.
Düğünde davul-zurna ile Aşık ayrı ayrı istenir. Bazen her ikisi de olur. Aşıklı düğünler daha sözlü sohbetli geçer. Düğün evinde misafir atlılar ve komşular toplandıktan sonra Aşık, bir serküşte veya döşeme söyler. Bu döşeme ders, öğüt-nasihat şeklinde olur. Saz ve sözü ile düğünün hayırlı olmasını diler, atlıları tarif eder, bazı aşıklar atlıların gönlünü almak için, bazıları ise atlılardan bahşiş almak için yaparlar. Bu anormal bahşişlerin bazen düğün masraflarını geçtiği de olur.
HONÇA KALDIRMA
Gelinin sağdıcı evinde hazırlanan tespilere, gelinin elbisesi konur. Üzerlerine renkli valalar sarılır ve her tepsi bir çocuğun başına konulur. Gelin, sağdıcı ve düğüne gelenlerce davul-zurna ile kız evine gelinir. Honça dolu kazan üzerine getirilmesi uğurlu sayılır. Honçayı getiren çocuklara bahşiş verilir.
GELİN SAÇI
Honçadan sonra saçı verilir. Saçı için verilecek yemeğin masrafı damat tarafından karşılanmıştır. Saçıya eskiden sadece kadınlar katılırlardı ama şimdi erkeklerde katılmakta. Hediyeler gelinindir. Toplanan paralar ile geline birşeyler alınması gerekir ama bunu yapan aile sayısı azdır.
ŞAH KALDIRILMASI
Saçının akşamı kız sağdıcı evinden kız şahı kaldırılır. Sağdıç evinden kızın evine gelinir. Şah grup vakti ile akşam ezanı arasında kaldırılır. Birbirine eşit uzaklıkta ortada bir uzun ve etrafında aynı boyda dört çıtadan yapılmış bu beşli ağaç çakmaya ŞAH denir. Üzerine çeşitli meyveler dizilir, ortadaki en uzun kısma birde Bayrak yerleştirilir. Diğer uçlara elma veya yumurta takılır.
Şah kalkmasında çocukların keyfine diyecek yoktur. Hep bir ağızdan Here Bir Allah Allaaaaaah. Sesleri ortalığı çınlatır. Şahın önünde güreşierler, silahlar patlar. Güreşçilere bahşişler verilir.
Gelinin geldiği günün akşamı da Damadın sağdıcı evinden Damat Şahı kalkar.
Düğün günü; kızın evinde gelini uğurlama hazırlığı vardır. Atlılar biraz daha erken kalkmışlar, varsa Aşık yine devran eder, akşamdan kalan hikayenin noksanını bitirir veya misafirlerin arzularını yerinde getirir. Çeyizler yazılır, bu arada gelinin erkek kardeşlerinden 1 tanesi veya yakınlarından biri sandığın üzerine oturur. Sandık üzerine oturmayı kapı basmayı takip eder. Bunlara bahşişleri verilir. Gelinin eşyaları hazırlanan arabaya veya mevsime göre eğer az ise kızaklara yüklenir.
Gelin arabasına, gelin, kız yengesi, damat yengesi, kız çıkarma ve diğer yakınları biner, hareket anında damat yengesi bir güzel gıcık verir ( yani kız tarafına sizden böyle kız götürülür dercesine çinko tabağın arkasını yemek kaşığıyla çalar.) Bir yandan da verdik bir dana, aldık bir sona, galın yana, yana ve gelin aracı hareket eder. Atlı gaydası bir güzel çalınır. Gelini almaya gelen atlılardan birisi, kız yengesinden Müjde Yastığı alır. Müjde yastığını erken getiren atlının atının boğazı renkli valalar ile süslenir. Bu atlı tekrar düğün alayını karşılamaya döner. Bunun bahşişini damat yengesi verir.
Gelin, damat evine inince ayağının altına bir kazan ters çevrilir. Üzerine bir çay tabağı konur. Gelin arabadan inerken sağ ayağı ile bu tabağın üzerine basarak kırar. Damat sağdıcı ve arkadaşları ile damın üzerine çıkarlar, ellerinde mendil ağızları kapalı, üzerlerinde bir palto veya pardesü olur. Bu damadın büyüklerine karşı utanma ve nezaket ifadesidir. Damdan yere, gelinin başına meyve ve bozuk para atılır. Küçük çoçuklar kapan kapana yarışırlar yere düşenleri alabilmek için. Damat elindeki elmayı veya portakalı gelinin başına vurmaya çalışır. Eğer gelinin başına vurabilirse bunu da kendisine ÖVÜNDÜ yapar.
Toplanan atlılara düğün yemeği verilir. Bu yemekte para toplanır. Bu para toplama işine tabak veya Pasa denir. Düğüne iştirak edenlerin adı ve köyü söylenip yazılır. Pasa toplamak bir nevi borçtur yani düğüne gelenler yazılır ki onların düğünü olduğunda şu anki düğün sahibi de onların düğününe katılabilinsin. Malum, gelenin düğününe gidilir veya gitmek gerek deriz ya işte onların kaleme alınması
DAMAT VE GELİN ZİFAF USULLERİ
Damadın evinde,kınada oynayıp ,düğün son bulduktan sonra herkes evine gider damadın evinde bir zifaf odası hazırlanmıştır gelini getirdiği Karyola yatak ve bir kısım çeyizleri ile bu oda donatılmıştır.
Damat ve gelin her ikisi de getirdikleri şahı orada bozar meyvesini yerler eğer gelin başka bir
Köyden gelmişse şahı orada bozar meyvesini getirir.
AYAK BASMA
Gelin önce konuşmaz damat dolaylı yollardan konuşturmaya çalışır ve gelin bir dil bağı ( hediye olur) verir konuşturur. Bu arada gelinin ayağına basmaya gayret eder aynı şeyi gelin de yapmaya çalışır denirki her kim erken ayağına basarsa evlilik boyunca onun sözü daha geçerli olur.
Damat odası sağdıç ve kız yengesi tarafından beklenir kız yengesi gelinin bakireliğini ispat eder dışarıda da silah atılır.
www.kockoy.bel.tr adresinden alınmıştır.
Yerel Ağız
Kars'ta Yerel Ağız Özellikleri: Karmaşık bir toplumsal yapısı olan Kars'a, çeşitli zamanlarda birçok Türk oymağı yerleşmiştir. Bu nedenle zengin bir folklora ve değişik ağız özelliklerine sahiptir. İlin zengin ova ve yaylaları, öteden beri sınırdaş Türk oymaklarını çekmiştir. Yöre, hayvancılıkla geçinen göçerlerin uğrağı, doğu kökenli birçok Türk oymağının, pek çok da Azeri'nin yerleşim yeri olmuştur.
Karapapak ya da Terekeme, Dünbüllü ya da Çarıhçı, Kaçar, Türkmen, Ayrım, Afşar, Bayat, Muğan oymakları değişik zamanlarda yörenin çeşitli köy ve kasabalarına yerleşmiştir. Bunlar da kendi aralarında kimi kollara ayrılır. Bu oymakların ağız özellikleri de birbirini etkilemiştir. Yerli Kars ağzı da kendi arasında Kars köylü ağzı , Zarşad (Arpaçay) ağzı Bardız, Şüregel ağızları gibi kimi ayrımlar gösterir. Aralarındaki küçük ayrımlara karşın bu ağızlar özde benzeşirler.
Ağız özellikleri, yörelere göre değişken bir yapı gösterirse de egemen dil özellikleri Azeri lehçesi anımsatır. Yerel ağzın başlıca özellikleri şunlardır:
Bilmen ünlüler yanında uzun a ( â ) ve e ( e ) sesiyle kapalı e ( e ) sesi yerel ağızda çokça kullanılır. Başlıca ünlü değişmeleri:
a / e : Dene (Tane), teref (Taraf), zerer (Zarar), nefte (hafta), sedeget (sadakat)
a / e : Heyvan (Hayvan), Eşk (Aşk)
a / ı : Davı (dava), hıyal (hayal)
a / o: Ovu (ağu), hovuz (havuz)
a / u: Oruyu (oraya), peygumber (peygamber)
e / a: Alma (elma), halva (helva), şahta (sahfe)
e / i : Kise (kese), geciyi (geceyi)
e / ö: Öv (ev), övlat (evlat), zövk (zevk), dövlet (devlet), söv (sev), mövle (mevla)
ı / i : İldiz (yıldız), il (yıl), İydır (Iğdır) i / a : Şahap (sahip), sahal (sahil) i / e : Seher (şehir), cevan (civan), nene (nine), elaç (ilaç)
i / e: Çok görülen bir ses değişmesidir. İlk hecedeki i sesi , genellikle e' ye dönüşür, eşit (işit), nêçe (nice), hêç (hiç), bêçara (biçare), tesbêh (tespih)
i / ı : Gazı (gazi), zalim (zalim), fanı (fani)
i / u: Yahidu (yahudi), fulan (filan)
i / ü: Şüşe (şişe), cüt (çift), müsafir (misafir), tülkü (tilki)
i / y: Ayle (Aile), Kayde (kaide)
o/ o: Sohbet (sohbet), öyne (oyna)
o/ u: Dohtur (doktor), urman (orman)
u/ e: Mehebbet (muhabbet), Mehemmet (Muhammet)
u / ı: Yımırta (yumurta), vır (vur), bı (bu), hamı (kamu), namıs (namus)
u / i: Bizov (buzağı), dudi (dudu)
U /o: Dodan (dudak), oyan (uyan)
u /ö: Böyün (bugün), töyfe (tuhfe), möhteber (muteber)
u /u: Yugeri (yukarı), hüdüt (hudut)
U /i: Kiçik (küçük), icret (ücret)
ü /ö: Röya (rüya), höyük (büyük), göyerçin (güvercin), möhlet (mühlet), göher (güher)
Yerel dildeki ünsüz değişmelerinin başlıcaları da şöyledir
B /p: Pit (bit), pozul (bozul), putun (bütün)
B/m: Mana (bana), min (bin)
D/t : Taha (daha), tökül (dökül), tükan (dükkan), tüş (düş)
G/k: Könül (gönül), keş (geç)
K/g: Gul (kul), gulah (kulak), gıbla (kıble), gesebe- (kasaba), gıy (kıy)
Kimi zaman ses değişmeleri ; sözcük ortasında da olur
Mejbur (mecbur), göştü (göçtü), patişah (padişah), tehnif (teklif), esgi (eski), fegir (fakir), sahla (sakla), indi (şimdi), seye (sana), ikimci (ikinci), çerçep (çarşaf), döy (döv) gibi.
Çoğu zaman da ses değişmeleri sözcük sorumdadır. Gılıc (kılıç), heç (hiç), eşih (eşik), helg (halk), kırh (kırk), zerel (zarar) gibi.
Kimi zamanda ünlü türemeleri de olur
İraf (raf), irazi (razı), irazt (rast), Ürüstam (Rüstem) gibi.
Kars yerel ağzında ünsüzlerin yer değiştirmelerine sıkça rastlanır. İrbaham (İbrahim), gılba (kıble) , surfa (sofra), örgen (öğren), argı (ağrı), riskin (diksin) gibi.
Bir de sözcük içinde yan yana bulunan iki ünsüzden ikincisinin aykırılaştığı görülür. Muhakgah (muhakkak), sekgiz (sekiz), bitdi (bitti), çıhtı (çıktı) gibi.
Yerel ağızda sık görülen ünsüz ikileşmelerine birkaç örnek
Atasözleri Bilmeceler - Ninniler
Atasözleri
Yöre insanı, güç koşulların biçimlendirdiği yaşamında doğayla içiçedir. Ortak ürünlerin çoğunda olduğu gibi atasözlerinde de doğayla ilgili deneyimlere, izlenimlere, benzetmelere yer verilir. Yalnız bir cümleyle dünya görüşü özetlenir.
Kars'tan derlenmiş atasözlerine birkaç örnek
Toyuk (tavuk)gaznan (kaz ile)yerise (yürürse). (Ayağını yorganına göre uzat anlamında kullanılır.)
Yumurtana göre kığılla (bağır). (Aynı anlamdadır.)
Boyunduruk ne biler, zor camuşdadır. (Kişinin çektiğini, zorlukları başkalarının tam olarak bilemeyeceğini dile getirir.)
İt başı honçada durmaz. (Honça, Kars'ta güveyin kız evine kuru yemişle doldurup üstüne renkli örtü örterek gönderdiği tepsidir. Bu atasözü, değerli şeylerin yanında değersiz şeylerin yakışıksız kalacağını anlatır.)
İti gaya gölgesine bağlayıplar, öz kölgemdi deyip. (İti kaya gölgesine bağlamışlar bu benim gölgemdir, demiş) (Toplumdaki yerini bilmek, başkasının gölgesinde büyüklenmemek gerektiğini vurgular.)
Kurbağa deryaya işiyip en büyük balığa haber gönderip ki, men bu deryaya ortağam. (Yukarıdaki atasözüyle aynı anlamdadır ve gereksiz büyüklenmenin gülünç kaçacağını açıklar.
Korun talaşına mı mum bahalıdır. (Mumun pahalı olması körün umurunda mı.) (Görmeyen ya da bakıp da değerlendiremeyenler için çevresinde olanlar bir anlam taşımaz, manasındadır.)
Sürüşen (sürçen) atın başı kesilmezidir. (Bir kez yanılanı hemen gözden çıkarmamak gereğini anlatır.)
At atın ya huyundan ya tüyünden alar (alır).
Kapını mökkem (muhkem, sağlam) kapat, komşunu oğru (hırsız) tutma. (Elinden gelen önlemi almadan başkasını suçlama, anlamındadır.)
Maya buddu gelinen, ner buâdu oğul çıkar. (Dişi deve gibi boylu poslu, güçlü gelinden, erkek deve gibi güçlü oğul çıkar.) (Soya çekimin önemini vurgular.)
Halana bak oyna. (Yapacağın işte deneyimlilere danış anlamındadır.)
Herkes aklının tehrini (ürününü) yiyer. (Kişiler yeteneklerine göre başarılı olur, iş tutar, aklının yettiğini yapar demektir.)
Zenatine hor bakan aç kalır. (Yaptığı işi küçümseyenin verim alamayacağını vurgular.)
Derdine vaktinde ağla. (Derdini, eksiğini zamanında gör, önlemini al anlamındadır.)
Bulut Göli'ye (Göle'ye), dön gel geriye; bulut Muş'a, başla işe. (Doğa deneyimlerinden kaynaklanan bir atasözüdür. Bulutlar Göle taralında, yani kuzeyde ise hava bozacak demektir. Tarlaya gidilmez, geri dönmek gerekir. Bulutlar Muş tarafında, yani güneyde ise o gün hava iyi olacaktır ve işe başlanabilir.)
KARS ADINA YAZILMIŞ DİĞER ATASÖZLERİ
Koyunu olmayanın bıçağı keskin olur.
Pehlivan güreşte belli olur.
Vuran oğul babaya kalmaz
Komşu baldan tatlıdır.
Sevildiğin yere çok gitme
Yapı daşı yerde kalmaz
Yetimi döveceğine üstünü cır
İt ayıbını bilse özüne tuman diker
El tutanın eli kesilmez
Atın ölümü arpadan olsun
Allah dağına bakar kor verir, bağına bakar bal verir.
Gülen kızın ağlayan gelinliği olur.
Oğul dayıya benzer, kız halaya benzer
Komşunun tavuğu, komşuya kaz görünür.
Ağlayan uşağa, gepe vermezler
Çığrılan yere erinme, çığrılmayan yere görünme
Bilmeceler
Kars'ta bilmeceye "Tapbaca" denir. Tapbacaların çoğu mani biçiminde söylenir. Yöreden yerel ağızla söylenmiş birkaç terekeme tapbacası Bu dağda lale gezer Elinde piyale gezer Ne giğiller ne de yumurtar
Dahncah lale gezer
(Ay, Yıldız)
Dağda düleyman(mayali süt, peynir) gördüm Suda Süleyman gördüm Duzsuz pişen aş gördüm Yatar göyşer (döner)daş gördüm
(Deleme peynir, balık, helva, değirmen)
Daşdandı kömürdendi Keçen gün ömürdendi Lale bir yemiş yedi
Ağacı demirdendi
(şiş kavaf, "sis kebap),
Ninniler
Yöreden yerli Kars ağzıyla söylenmiş birkaç ninni Örneği
Ellerin balası külden, topraktan
Benim balam gülden, yapraktan
Nenni de balam a nenni
Nenni de yavrum a nenni
Gizdir nazdır
Bin guruş azdır
Bin daha getir
Gel sel yüreğimi götür
Nennide balama a nenni
Nenni de yavruma a nenni
Meydanda atlar
Yanyana otlar
Balama gurban olsun
Goç goç yiğitler
Nenni de balama a nenni
Nennide yavruma a nenni
Geleneksel Halk Müziği ve Ağıtlar
Kars ve yöresi, buraya yerleşen değişik etnik topluluklar nedeniyle halk müziği ve oyunları yönünden zengindir. Bar yöresidir ki, yerli halk yanında Azeriler ve Türkmenler de bar oynar. Köylerde ise seyirlik oyunlar yaygındır.
Halk müziği
Kars, türküleri ve oyun havalarının ezgi yapısı ve ritim özellikleriyle çok renkli yörelerdendir. En önemli özelliği de aşıklık geleneğini yaşatan tek il olmasıdır.
Kars'ta iki resmi derleme yapılmıştır. İlki 1950'de Ankara Devlet Konservatuarca gerçekleştirilmiştir. Bu çalışmaya Muzaffer Sarısözen, Halil Bedii Yönetken ve Rıza Yetişen katılmıştır. 1973'te TRT'nin yaptığı ikinci derlemeyi Nida Tüfekçi , Muzaffer Yönden, Zihni Devcin gerçekleştirmiştir. Derleme aşıklık geleneği, atışma örnekleri ve davul, zurna havalarını içermektedir. Ayrıca Latifşah, Ani, Alparslan, Emrah, Köroğlu gibi müzikli halk hikayeleri, açık makamları da kayda alınmıştır.
Yurdun çeşitli kesimlerinde genellikle hava, gayda, ağız, ayak gibi sözcükler makam yerine kullanılmaktadır. Kars'ta ise ezgisel yapıya makam denilmektedir. Araştırmalarda ayrı ayrı adlandırılan makamların, çoğunun ayrı dizede olduğu, ancak ritim, tavır ve ağız değişikliklerine göre adlar aldıkları, görülmüştür. Bu makamlardan bir bölümü şöyledir: Yerli divanisi, Osmanlı divanisi, Merke divanisi, Çıldır divanisi, Yürük divanisi, Çiğali, Tecnis, Çıldır güzellemesi, Şüregel güzelemesi, Yürük güzelemesi, Haşdımah, Yanık Kerem, Keremi, Kesik Kerem, Guba Kerem, Bala Mehmet, Çoban Kare, Gevheri, Zübeyde, Züverek, Dademi, Şikeste, Garibi, Karam, Güriçistan, Gazeli, Sultani, Sahal, Kollu, Seyyad, Hicram, Kars barı, Mansuri, Emrahi, Sümmani, Yürük Türkmeni, Derbeder, Osmanlı bozuğu, Keşir Oğlu, Yıldızeli, Gereyli, Civan Öldüren, Çukurova, Köroğlu, Gülbeyi, Meşdi Rüstem, Şarabani, Bizim Elli, Muhanimce.
Yörede aşık makamlarıyla söylenenler dışında, bilinip söylenenler şunlardır: Yallı havaları (nanay), gelin-güvey türküleri, kına havalan, harman-hasat türküleri, ağıtlar, öğütler, Köroğlu, Sümmani, Şenlik, Hasta Hasan, Emrah gibi ozanların deyişleri, cirit, güreş havaları, kahramanlık türküleri, göç türküleri, semahlar, dağ havaları, Azeri ezgilerinin tümü de (oyun havası, bayatı, mahnı) ilgiyle çalınıp, söylenir.
Yörenin ünlü türküleri Saraydan İndi Yeridi, Mert Dayanır Namert Kaçar, Gönül İster Gülün Konmasını, Başına Döndüğüm Kurban Olduğum, Beyim Gözün Aydın Olsun, Bu Gelen Nahir mıdır, Bayırda Gezen Bacılar, Yaylasından inmişler. Tanyeri Atanda Şafak Şokende , Derdi Danıştınsa Hangi Lokmana, Kiziroğlu (Bir Hışımla Geldi Geçti), Uca Dağların Başında, Bulguru Kaynatırlar, Ardahan'ın Yollarında, Can Maral Can, Kemanımın Telleri, Ay Gara Gaş, Amman Avcı, Kars'a Giderim Kars'a, Al Lala, Dağdan Kestim Dirgenlik, Ayrı Düşeli Senden, Yavrum Evlatlarım, Bağa Girdim Üzüme, Yaylalarda Üç Atım Var, Olam Boyun Kurbanı yörede derlenen ünlü türkülerdir.
Ağıtlar
Sınır kenti olarak pek çok savaşa sahne olmuş ve bir çok acı yaşamış olan Kars'ta ağıt yakma geleneği yaygındır.
Birinci Dünya Savaşı'nda Sarıkamış'ta şehit olanlar için yakılan ağıtlardan biri şöyledir
Zalim felek sana nettim neyledim
Bardız-Dere halin yanıp söyledim
Düşman kılıçları çalha çaldadır
Kimse yol öğretmez, eyce yaldadır
Bu Otuz Harbi'ne can mı dayana
Dağıldı herbiri gitti bir yana
Nice nevcivanlar bölendi kana
Yitirdiler bilmem hangi çöldedir.
Soğanır'da nice alaylar dondu
Nice bin hanenin ocağı söndü
Pervane olup Kars uğruna yandı
Gine derler zulmün çoğu daldadır.
Halk Müziği Araçları
Yöre halk sazları yönünden de çeşitlilik gösterir. Aşıklar genellikle meydan sazı (divan sazı) çalarlar. Bu sazlarda tel sayısı altı ile dokuz arasında değişir. Derleme gezilerinde başka yörede rastlanmayan tel dizimi saptanmıştır. Altta iki tel, ortada dört tel, üstte iki telden oluşan bu dizimin akordu da değişiktir. Birinci tel 'la', orta telin biri 'la', ikisi 're', dördüncüsü 'sol', üst teli 'sol' sesi verecek şekilde düzenlenmiştir. Bağlama ailesinin tüm sazları tezeneli ve tezenesiz çalınır.
Tar, Azeri türkülerinde çalınır ve tel anlamındadır. İkili üç dizi telden oluşur. Teller, 'la-mi-la' ya da 'do-sol-do' aralıklarıyla düzenlenir. Turların kimilerinde bum teli ve uyum teli vardır. Bağa ve boynuzdan yapılan mızrapla çalınır. Üflemeli sazlardan zurna, dilli ve dilsiz kaval, zil zurna (cura zurna) denilen küçük boy zurnalar, mey ve balaban da yaygındır. Yaylı sazlardan Azeri kemane dört tellidir. Ana¬dolu'nun öbür yörelerindeki kemanelerden çok büyüktür ve dizde çalınır. Vurmalı sazlardan davul, zilli salkıma, tef, koltuk, davul, kasnak içine küçük demir halkalar çakılmış değişik tefler, kaşık, zil, tongurdak başlıca sazlardır.
Geleneksel Halk Müziği ve Ağıtlar
Kars, geleneksel oyunlar bakımından en zengin illerdendir. Bunun nedeni değişik kültür birikimi olan insan topluluklarının yöreye yerleşmesidir. Türkmen boyları, Azeriler ve Doğu. Anadolu yöresi insanlarının oyunları bir arada görülebilir.
Halk oyunları
Kars, halk oyunları yönünden bar bölgesine girer. Halaylara ve semahlara da kimi ilçe ve köylerde rastlanır. Tek halkalı, çift halkalı oyunlar olduğu gibi karşılama biçiminde oynanan oyunlar da vardır. Kars halk oyunları çoğunlukla kaçma (kadın-erkek) oynanır. Kars'ın kimi ilçelerindeki oyunlarda nitelikli bir görünüm açısından Kafkas oyunlarıyla benzerlikler görülür. Orta oyunu özelliğinde konulu, Öykülü danslarla da günlük olaylar, savaşlar ve olağan üstü konular simgelenir. Nanay denilen çalgısız oyun havaları da yaygındır.
Bara Artvin ve Kars yörelerinde "yattı" denilmektedir. Toplu barlara genellikle küçük yörelerde rastlanmaktadır. Dağlık yörelerdeki barlar çoğunlukla beceri gerektiren hızlı oyunlardır. Açık havada davul zurna, kapalı yerlerde ney ve davul eşliğinde oynanır.
Kimileri öbür illerde de bir takım ayrılıklarla oynanan barlar şunlardır:
Düz Bar, Ağır Bar, Bar Sekmesi, Tütiye, Mahmudiye, Aşırma (Tek Ayak Bar ), Üç Ayak Bar, Çember Sıçratma (Tik Bar), Bekir-Bengi, Karapürçek, Ters Bar, Tek Tamzara, Çift Tamzara, Sarhoş Barı, Daldalar, Tavuk Barı, Ezingah Deresi, Kars'ın Önü, Durna Barı, Hoşbilezik (Altun Yüzük), Mustafa Barı, Kotan Barı, Can Maral (Göçergin Vurdum), Zencirli Köroğlu, Dur Yerinde (Şüregel Barı), Ardahan Barı, Yayla Barı, Köroğlu Barı, Koçarı Barı, Temur Ağa, Deliloy, Laçın Barı, Papuri (Pağpuru), Sallama, Gülüm Oğlan, Ay Işığı, Bir Gül Ektim, Diz Kırma, Kır-Al, Boyakçının Gelini, Hey-Narı, Kundurayı Mor Boyarlar, Şerbeti Kaldı Tasta, Bu Gelen Nahır mıdır, Sorul, Almalı Dağlar, Senalar, Bizim Bağda, İndim Derede Durdum, Dağdan Kestim Değnek;
Karapapak denilen Türkmenlerin oynadığı Terekeme, Ağır Terekeme, Tellice, Lezgi (Hangi), Koloş, Orta Çala, Süsen Sümbül, Kalender, Memmet Bağır, Almadere, Çil Horuz, Düz Yallı, Narı, Şanalım, Kesme;
Azerbaycan asıllı toplulukların oynadığı Edilceben Senem , Ceylani, Askerani (Gence), Mirzayi, Kaşengi, Lezgi, Beşacılar, Nez Beri (Naz Barı), Lale, Kuçeler (Köseler), Enzeli, Karabağ, Uzun Dere, Arzuman, Iğdır Yallısı, Sincani (Zengani), Gumurü Yallısı, Gulbi;
Doğu Anadolu'dan gelen toplulukların oynadığı Delilo, Koççeri, Göle'nin Düzü, Hay Molo, Nare, Lorke, Gaçke Barı, Kule, Hey Narı, Berzini, Çepik, Hekari gibi halk oyunları oynanmaktadır.
Bunların en bilinenleri şöyle oynanır
Lezgi
Azeri oyunlarındandır. Tek, ikili, alaca dizi (kadın-erkek), toplu karşılamaz gibi değişik adlar alır. Tek oynandığında "Lezinka" denir. Toplu oynanırsa, yöreye göre Lezgi, Lehuri adını alır. Oyunda erkek kartalı, kadınsa sülünü simgelemektedir. Oyuncular haliz oluşturur, dönerek oynarlar, arada bir durdurulur. Bu sırada oyunculardan biri, kimi kez alanın ortasına fırlayarak özel gösteri yapar. Tek kişilik gösteriler sırasında halkadakiler el çırpmakla yetinirler.
Pappuri
Yerli oyunlardandır. Oyun sallanmayla başlar, sert hareketlerle hızlanır. Ağırlaşarak ve hızlanarak süren oyunda birden durulur. Kızlar ortaya farlar, elele tutuşup bir kez döndükten sonra yerlerine geçer. Bu kez aynı hareketi erkekler yapar.
İlk figürlerdeki sağa sola sallanarak yürüme, küçük bebeklerin yürüyüşünü andırdığından, oyuna bebek anlamına gelen, "pappi"dcn türeyen Pappuri denildiği sanılmaktadır.
Üç Ayak
Yerli barlardan Üç Ayak , hareketlilik ve çeviklik gerektiren bir oyundur. Oyun sırasında ayaklar üç kez yere vurulur. Üç kez de yerinde sayar. Adım da bu üçlü hareketlerden almıştır. Kızlı-erkekli oynanır.
Adını Kars'la yerleşmiş bir Türk boyu olan Terekemelerden (Karapapak) almıştır. Terekeme erkeklerinin alınganlığını, yiğitliğini; kadınlarının ise ağır başlı, çekingen davranışlarını yansıtır. Oyun çok ağır bir havada, iki kız oyuncunun, seyircileri ellerindeki mendili başlarına ve göğüslerine götürüp selamlamalarıyla başlar.
Döne
Erkek ve kadın birlikte oynanan yerli oyunlardır. Genellikle üç kız, dört erkekle oynanır. Ağırdan başlar, gittikçe hızlanır. Oyuncular elele tutuşur, iki adım sağa sekilir, sonra üç adım sola yürünür. Tempo hızlandıkça yürüme ve sekmeler sıçramaya dönüşür. Çökmelere de yer verilerek oyun sürdürülür. Bu sırada türküsü yinelenir:
Yar döne, döne, döne N'oldu sevdiğim sene
Laçın-Ters Laçın Barı
Kızli-erkekli oynanır. Kağızman da oynanan biçimi şöyledir: Oyun sağ ayakta sallanmayla başlar. İki sağ, iki sol yerinde sallanarak yürünür. Ağırdan başlayan oyun git gide hızlanır. Sonra Ters Laçın oynanmaya başlanır. İki sağa yürünür, sallama yapılır. Üç sola çekilir. Yeniden sallama yapılır. Oyun böylece sürer, yalnız erkeklerle oynandığında çökmeler, atlamalar ve daha çevik hareketler yapılır. Ters Laçında ters yönde ilerlendiği için, oyuna bu ad verilmiştir.
Türküsü şöyledir
Laçın bana laçın bana
Destele ver saçın bana
Ters Laçinde ise
Lohoy lohoy laçıno
Dönder gelsin laçıno
Kıskanç
Bir erkek ve iki kız, tarafından oynanmaktadır. İlkin beraber ve hareketli bir müzikle oyun alanına çıkılır. Sonra kızların her biri bir köşeye ayrılır. Erkek çeşitli hareketlerle kızlara kur yapar ve kıskandırır. Oyunun sonunda kızların ikisiyle beraber erkek pisti terk eder.
Koçare
Koçare, erkeklerin oynadığı canlı oyunlardandır. Oyuncular kollarını birbirlerinin omuzlarına dolayıp, vücutlarını geriye atarak oynarlar. Koçare adı, göçmek anlamındadır. Koçarenin türküsü şöyledir:
Neymin naymın koçarı
Niye oldun koçeri
Köpekler seni dişler
Bekleme gel içeri
Paşa göçtü
Kars, Osmanlı topraklarına katıldıktan sonra hareketli ve askeri bir merkez olmuş, halk ordu ile içiçe yaşamıştır. Paşa göçtü, ordunun harekete geçişi ve komutanların uğurlanmasında oynandığından, bu adla anılır. Kızlıerkekli gruplar elele tutuşarak oynarlar.
Döndürme
Bu oyuna kimi yörelerde döndürme, kimi yörelerde çöğütme denilmektedir. Kızlı-erkekli karşılama biçiminde oynanır. Kızlar ve erkekler iki dizi oluştururarak ve maniler söyleyerek oynarlar:
Kızlar
Çoban itin gudursun
Arkacında sır dursun
Eğer seni almazsam
Seni yıldırım vursun
Erkekler
Alma attım yiyesen
Şu sepetin göyersen
Eğer bana gelmezsen
Seni kızken ölesen
Kızlar
Oğlan bir kara hindi
Duvar dibine sindi
Toprak başına oğlan
Kızlar üstüne güldü
Kemal Paşa
Atatürk'ün 6 Ekim 1924'te Kars'a gelişinde ezgilenen türkü eşliğinde, kızlı erkekli oynanmaktadır. Türkü şöyledir:
Hoş gelişler ola Mustafa Kemal Paşa
Askerin, milletin, devletinle bin yaşa
Serfiraz ettin bu kademleri
Mes'ut eyledin KARS' a gelmeyi
Hoş gelişlerin, bu görüşlerin
Tebrik eyleriz, tebrik eyleriz
Cephede mitralyöz ayna gibi parlıyor
Sarkistan Türkleri sancak elde bekliyor
Marş marş askere kurban
Marş ileri, dönmez geri Türk'ün askeri,
Türk'ün askeri Sağdan sola, soldan sağa
Al da bayrağı düşman üstüne
Gelenekselleşen bu oyun daha çok milli bayramlarda oynanmaktadır. Oyun sonunda oyunculardan biri gömleğinin içinden bir bayrak çıkararak ortaya fırlar ve oyun biter.
Halay
Kimi yörelerde oynanan halay Ağrı, Bitlis ve Muş yöresindekilerle büyük benzerlik gösterir. Ağırlama bölümüyle başlayanların ikinci bölümüne hızlı anlamında "yelli" denir. Türkmenler halaylara özellikle barlara "yallı" derler. Bunlar daha çok nanaylarla, yani sözlü olarak oynanır. Üç Ayak, Sarı Seyran, Kürdün Kızı,
Şekeroğlan başlıcalarıdır.
ATASÖZLERİ
Korkak min defe öler yiğit bir defe.
Duz duz dağında eşek nağırda duz alan duz alan.
Gartal yuvasında gartal uçar.
Ayna alemi beziyer özü lüt gezer.
Ahılsız başın cezasını ayahlar çeker.
Yerin nuru güneştir insanın nuru ilimdir.
Ehtiyat yiğidin yaraşığıdır.
İlanın (yılan) ağına da nehlet garasına da.
Her kuşa öz yuvası vatandır
Ata malına göz tiken oğul aç galar.
Toprakta izi olanın sofrada üzü olar.
Bir avuç altının oluna gadar,bir avuç toprağın olsun.
Yaz da çeken zehmeti gışta çeker lezzeti.
Uşaksız evde seadet olmaz.
Ana, bala yolunda canını oda yahar.
Artık tamah baş yarar.
İsdiyirsen bal çörek al eline bel kürek.
Ne tökersen aşına o da çıkar karşına
Datsız aşa duz neylesin, ağılsız başa söz neylesin.
Ağaç bar verende başını yere eğer.
Anasına bak gızını al, gırağına bak bezini al
Tike ile dost olanlar, iller ile küsülü olar.
Yahşi oğul neyleyir ata malını-yaman oğul neyler ata malını.
Utan utanmazdan, gorh gorhmazdan.
Gurt tükünü değiştirer, hesiyetini değiştirmez.
Ahıllı fikir eyleyinceye geder, deli vurdu çayı geçti.
Yaman avrat, yaman gonşu, yaman at; birini boşa, birini bağla, birini sat.
Bu ilki serçe, bildirkine çihçih örgedir.
Özüne erişte kesebilmir, özgesine umac avır.
Gurddan gorhan goyun sahlamaz.
Ay daş atan bahtavar, daşında bir vahtı var.
Doğru söz bayramlıdır, yalan söz viranlığ.
Yalandan düzelen evi yol yıhar.
Novruzda at bezesen murada yetersen.
Novruzda gülen il boyu güler.
Fehleçiliknen karın doymaz.
Gezmeyen ayağa taş değmez.
İt başı honçada durmaz.
Keçel yağı bulsa öz başına yakar.
Lotuynan gezen lotu olar.
Min bilsen, bir bilene sor.
Niyet hara, menzil ora.
Ocaktan kül eksik olmaz.
Ölmüş eşşek kurttan korkmaz.
Sürüden ayrılanı kurt yiyer
Toyuğ kaz yumurtası yumurttamaz.
Yağcı gün ağardar yaman gün karardar.
Boş gazan ses verer.
Merifeti kimden orgendin gözü çıkmış gardaşdan.
Ekmek açan gapıyı kılınç açmaz.
Dama dama göl olar dada dada heç.
Aslından dönen bedes ildir ot kökün üsde biter.
Aslanın erkeği dişisi olmaz.
Ağaç eyildi gırıldı, yiğit eyildi öldü.
Buz suyun gış yuxusudur.
Baharda bir gün itiren yazda bir ay payızda bir il itirer.
Balalı guşa den çatmaz.
Od söner ad yok.
Gurt getti yazıya meydan galdı tazıya
Veteni goruyarsan veten olar gorumazsan kefen olar.
Babanın töktüğünü bala yığar ki, baba olanda eli boş galmasın.
Ele gelir gelir afdafa leğen,bize gelir sarımsak döyen.
(ele gelir ibrıh,leğen bize gelir pohunu yiyen)
Getti bostanın gırası galdı üzümün garası.
Sen ağa men ağa inekleri kim sağa.
Başım girmeyen yere, bedenini sohma.
Gananla daş daşı, ganmazla yeme aşı.
Keçiye içki içiripler gedip gurdun mekanını basıp.
Menden sene bir öyüt, kendi ununu kendin öğüt.
Yalançı pehlivan el içinde rüsvay olar.
Çok eğilme basarlar, çok ucalma asarlar.
Tülkü tülküye buyurur tülküde guyruğuna.
Dovşanın taya da bala çığartması, tazının günahlığındandır.
Ağrımıyan başa soğan goyma.
Ağız yemese üz utanmaz.
Arvat kişinin genedidi.
Arvat var arpadan aş eyler, arvat var kişini külbaş eyler.
Atın guyruğuna bakıb giymet vereller.
Atdı, muratdı, ağrısını aldığım arvatdı.
Atdan yıxılan ölmez, eşşekden yıxılan öler
Ata evladına taht yarada biler, baht yarada bilmez
Boğusanda barışmağa üz sakla.
Gaya uçmasa çuxur dolmaz.
Gatranı gaynatsan olmaz şeker,
İt ola, et ola, dayana.
Mal sahabının malı gidende nökerin canı gedir.
İtin haysiyeti çarık aparmak olar.
İtden çox çarık aparan yokdu, gene eyak yalındı.
Yesen dadındı, versen adındı, yığıb saklasan yadındı.
Kasıb itinin adını gümüş goyar.
Gezen ayağa daş deyer
Pişiye dediler: atan yaxşıdı, anan? Dedi: ne o, ne de o.
Tumanın darlığı bezin gıtlığındandı.
Yahşı dost pis günde belli olar.
Ağacı gurt öz içinden yiyer.
Bu ilki serçe bildirki serçeye cik cik öğredir.
Can yanmazsa gözden yaş çıhmaz.
Çobanın gönlü olsa tekeden peynir tutar.
Terziye köç dediler, iynesini sancdı yakasına.
Deryaya daş atmağla su bulanrnaz.
Ev yıhanın evi olmaz.
Deve ile dost olanın darvazası geniş gerek.
Et yiyen guş dimdiğinden belli olar.
Gomşu gomşu olsa kör gız ere gider.
Ucuz etin şorvası olmaz.
Ot kökü üsde biter.
Gurddan gorhan goyun sahlamaz.
BULMACALAR
Gündüz sapildar gece dayanar ? (başmak)(ayakkabı)
Bir yumru özü var mince dene gözü var ? (elek)
Gızıl tas gümüş tas ikiz sıçan oyunbaz? (saat)
Gece dağılar gündüz yığılar ? (yorgan döşek)
Baldan şirin baltadan ağır bazara gider satilmaz ? (yuxu)
Men galıram o gedir ? (ses)
Bir cüt bulağım var suyu şor ? (gözyasi)
Ağara ağara girdim mağara ? (ölu)
O nedi ki başını kesmesen yerimez ? (kalem)
Garadı gözü uzundur sözü ? (kalem)
Dili yoktu dillendirir insani ilimlendirir ? (kitap)
Daştan dı demirden di horeyi xemirdendi aileme yemek verer özü doymaz neden di ?(deyirmen)
Ağaç için ovaram düz ağzıma goyaram ? (zurna)
O nedi ki göy,yer onun icindedi ? (göz)
Heftede bir defe başını keserem ne ganı cikmaz nede canı ? (tırnak)
Bilmedik hardan geldi etten sümükten geldi orakla ha doğradık tezeden birde geldi ?(sakal)
Dam üstünde yarım fetir ? (Ay)
Yer altında yağlı geyiş ? (Yılan)
Ağaç başında gırmızı yumağ ? (Elma)
Narda var, varda var, Nardan şirin harda var, El değmez, bıçak kesmez, Ondan şirinharda var ? (Uyku)
Çiçekliyer gül değil ağdı ama kar değil isdisi var yun değil ? (pamuk)
Kat kat döşek bunu bilmeyen eşşek ? (kelem)
Boyu benzer eriye gaçar gider deliye ? (sıçan)
Üsdü daş altı daş ortasında cındır baş ? (tosbağa)
Yer altında gıllı baş ? (sağan)
Suya girer millener sudan çıkar dineler ? (cırbaga)
Dağdan gelir daştan gelir gudurmuş bir aslan gelir ? (çay)
Bizde bir kişi var her gelene el verir ?(kapı kolu)
Bizim evde dört gelin var dördü de bir boyda ? (duvar)
O nedi ki dört diki beş değil ? (mevsim)
O nedi ki ışığı var isdisi yok ? (ay)
Odda yanmaz suda batmaz ? (buz)
|